Leylim Leylim – Ahmed Arif

leylim-leylim4-578x361.png

“Leyla, Zalım Leyla…”

“Dostluk avucumuza sıcacık bir kuş gibi konmuş bir kere, ama bunda benim yüküm daha ağırmış ne çıkar? Ya ben bundan hoşnutsam? Ya senin sade var olman bile beni saadetten çıldırtacak tatta bir gerçekse?”

“Cihanda hiç kimse dostunu, kardeşini, sevgilisini- acısını, ülküsünü, eğilimini, benim seni sevdiğim gibi gibi sevmemiştir. Sen aklıma gelende başım dönüyor?”

Mektuplar çoğunlukla iki kişi arasındaki görünmez bağın üzerinde bir o yana bir bu yana çekilen çamaşırlar gibidir. Hani sokağın bir birine yakın karşılıklı iki penceresinin arasında asılı duran ve her iki evin de çamaşırlarının kurutulduğu iplerde asılı duran çamaşırlar… Bu yüzden özeldirler. Başkalarının böyle özel eserlere misafir olarak davet edilmesi çok rastlanılan bir durum olmasa gerek. Ancak Ahmed Arif bizi bu özel misafirlikte içimize dokunarak ağırlıyor.

Son derece samimi ve rahat bir dille yazılan eserde zaman zaman Ahmed Arif’in küfrederek isyan ettiğini zaman zamansa pişmanlıktan utanç duyduğunu ve buna benzer bir çok duyguyu karşısındakine hissettirerek yaşadığını görüyoruz.

Leyla Erbil evlidir, çocuğu vardır. Ahmed Arif ‘ in mektuplarına yine de karşılık verir ve dostluğu hep vurgular. Ahmed Arif ise Leyla’ yı kaybetmemek için kan kusar kızılcık şerbeti içtim der. Vazgeçmez sevdasından ya, yine de dostum der.

“Leylâ, Canım,
Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allah’tan ki sen varsın. Yoksa hâlim korkunçtu.”

Romanlar aşkı tasvir etmeye çalıyorlar, anlayabilmemiz için bir araç olmaya çalışıyorlarsa da mektuplar aşkın işlenmemiş saf hali olarak kalıyorlar. Tavsiye olunur sevgili okur. Bu kitap okunur.

Yorum bırakın